16 Aralık, 2011

DOĞRU SORUYU SORMAK...

- Düzgün dairesel hareket ivmeli bir harekettir, yani denge hareketi değildir. Cismi sürekli yörüngenin merkezine doğru çeken bir kuvvet vardır. Biz bu kuvvete "merkezcil kuvvet" deriz. Dolayısıyla cisim üzerinde "merkezkaç kuvveti" denen bir kuvvet yoktur.
- Peki hocam, cismi dışarıya doğru savuran etken ne? Neden cisim dışarıya kaçmak istiyor? diye sordu çok çalışkan ve bir o kadar da her şeyi anlamaya çalışan öğrencim.
- Eğer bir taşı atsaydın, yer çekimini dikkate almazsan, taşın eğilimi düz bir yörüngede hareketini devam ettirmek yönünde olacaktı. Yani dümdüz devam edecekti. O zaman doğru soru şöyle olmalı:
"Hocam, cismi bu dümdüz yörüngede hareket etmekten alıkoyan, onu dairesel bir yörüngede harekete zorlayan etken nedir?" Ve benim bu soruya cevabım "merkezcil kuvvet" olacaktır.
- Peki bir ipin ucuna bağlı çevirdiğimiz cisim neden elimizi dışarıya doğru çekme eğilimindedir?
- Elimize etki eden kuvvet, cisim üzerine etki eden merkezcil kuvvetinin tepki çiftidir. Dolayısıyla yönleri zıttır. Yani merkezkaç kuvveti denen o  kuvvetin varlığına delil değildir, dedim.
---------------------------------------------
Geçenlerde öğretmenler olarak aramızda sohbet ederken etrafımızda olup biten, bilimin incelediği her şeyin aslında Yüce Yaratıcının harikuladelikler meşheri olduğu üzerinde ittifak ettik. Ama bir soru sürekli beni meşgul etti: Acaba neden bu harikuladelikleri derslerimize hayranlık uyandıracak bir biçimde taşıyamıyoruz? Sanırım cevap doğru soruyu soramamak, ya da soruları doğru sırada soramamak da saklıydı.
Şöyle düşündüm:
Biz bir şeyi incelemeye başlarken hep "nasıl" sorusuna cevap arıyoruz. O harikuladelikleri, bulduğumuz yanıtlar  ya da isimlendirdiğimiz kanun ve ilkelere paylaştırıyoruz. Yaratıcıya hiç bir hisse vermeden konumuzu sonuçlandırıyoruz.
Kanaatimce ilk sorulması gereken soru "niçin"  sorusu olmalıydı. Çünkü her "niçin" sorusuna verilen cevabın bir şekilde insanı işaret ettiğini görecek, her şeyin koşarcasına onun hizmetine yöneltildiğini fark edecektik. Bu sonuç, bizim kudret ve irademiz dışında bir yönlendirme olduğu için, bütün bunları gerçekleştiren Yüce Yaratıcıya karşı olan sevgimizi artıracak, etrafımızdaki her şeyi onun bize bir hediyesi gibi düşünecektik. Ardından "nasıl" sorusuna cevap arayacak, muhteşem işletilen mekanizmalardaki sanatı fark ettikçe Yaratıcıya olan marifetimiz daha da artacaktı.
Gün gelip doğru soruları, doğru sıralarla sormak ümidiyle...